24 Ekim 2012 Çarşamba

Sen!


Sen,
selamsız sabahsız girdin şu benim eziyet faslındaki hayatıma. Yersiz geldin.. yer edinmeye çalıştın. Başardın.
Tebrik etmek istemiyorum seni. Çünkü giderken kalbimi aldığın gibi bırakmadın. Kırdın, parçaladın.. Elinden geleni ardına koymadın.Bu senin canını çok yakar demedin. Kırdıkça kırdın. Ağzına geleni aklınla süzmeden bıçak gibi sapladın. Fakat Sen yine de farklıydın.
Çünkü ben sana farklı bakıyordum. Senin farkın benim sana olan ilgimden ibaretti. Ki ben öyle herkesi de sevmezdim hani. Bilmiyorum işte çocuk.Sevesim geldi seni. Öyle çok ihtişamlı bir sevgi değil ama kalbimin alabildiğince sevdim işte. Değer misin değmez misin diye uzun hesaplar yapmadım. Belki hak edersin belki etmezsin sevilmeyi. Ben bunun hesabını yapmadım.
Yapmayacağım da. Gerek yok buna. Çünkü insan sevmek için sebep aramıyor. Arasa bile bu sebebi bulmaya zaman kalmıyor. Ömür kısa, öyle su gibi akıp gidiyor.


Sen,
Benim küçükken aşık olduğum o çınar ağacına benziyorsun. Bilirsin işte çınar ağacının sağlamlığını, sahiplenişini.. Hani kimseden esirgemez gölgesini.. Herkes sıradan insanlarla oyalarken kendini ben o ağaca vermiştim kalbimi. O saklıyordu. Saklayacaktı. Saklamak zorundaydı. Söz vermişti. O verdiği Sözü tutardı. Çünkü o Çınar ağacıydı. Güçlü ve sağlamdı. Öyle her sarsıntıda yapraklarını feda etmezdi. Saklardı kendine sığınanları. Korurdu işte. Biraz kaba davranırdı ama sahiplenirdi yine.


Sen,
Benim küçükken avucumda biriktirdiğim göz yaşlarıma benziyorsun.
Canın yandığında can yakıyorsun. Kimsenin gözünün yaşına bakmıyorsun. Avucumda biriktirdiğim damlalar
çoğaldıkça ellerimi yakardı. Sen içimde büyüdükçe kalbimi yakıyorsun. Ve Sen, bir türlü çıkamadığım o yüksek tepelere benziyorsun. Uzak ve güzel, güneşi ardında saklayan tepelere. Güneşimi çalıp bana kendi heybetini sunan tepelere. Ulaşmak için her yolu denediğim halde ben yaklaştıkça uzaklaşan tepelere.. Gidip görmemin yasaklandığı tepelere.


Sen,
Yalnız kaldığımda kendime anlattığım o masaldaki prense benziyorsun biliyor musun. Artık hatırlamıyorum o masalı ama kendi yarattığım o hayali prensime çok benziyorsun sen. Çünkü sende hayalsin. Ben yalnız kaldığımda çıkıp geliyorsun. Elimden tutmuyorsun ama ben burdayım diyorsun. Sesini duymuyorum ama burdayım demek istediğini biliyorum. Sen bir prens değilsin ama benim hayalimsin. Ben hayallerimi hep yalnızken kurardım. Bu yüzden hayallerim kimsesizdir benim. Sen benim kimsesiz hayallerimdeki kadar
masum değilsin. Ama ben zaten artık hayal kurmuyorum.. Kendime anlattığım o masalımı bile unuttum..
Senide unutur muyum bilemiyorum. Şu çirkefleşen dünyanın içinde ben garip bir kuşum. Kanadım da yok gücümde.. Sığınacak kimseyi de aramıyorum artık. Vazgeçtim her şeyden. Ben hayallerimi, göz yaşlarımı, aşık olduğm çınar ağacımı, Prensimi, ne varsa elimde hepsini çocukluğumda bıraktım. Artık buruk bir umutla ve kırık bir kalple can çekişiyorum.


Eğer kendimden geçmeden önce çıksaydın karşıma seni kendinden geçirecek mutluluklar sunardım sana.
Artık hiç bir şeyin bir önemi kalmamış benim hayatımda..
Ben erken çöktüm..
Sen ise çok geç kaldın .. !